Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, TRT Haber’de Gündem Özel’ programında Kentsel Dönüşüm ve çevre uygulamaları ile ilgili soruları yanıtladı.
Türkiye’nin % 90’ınından fazlasının deprem kuşağının üzerinde olduğunu söyleyen Bakan Güllüce: ‘’Dünyanın en güzel vatan parçası üzerindeyiz; ancak iki önemli problemimiz var. Birincisi, enerji yok, ikincisi deprem riski taşıyan bir noktadayız. 6,5 milyondan fazla binamız da deprem riski taşıyan boyutta. Böyle olunca olası bir depremde müthiş bir can kaybı, mal kaybı milli bir afet ile karşı karşıya kalıyoruz. Yaşadığımız her deprem inanılmaz dramlar oluşturuyor. Bu yüzden devlet oturdu düşündü, bunu minimize etmek için deprem riski, afet riski taşıyan bölgelerdeki binaların değiştirilmesi yenilenmesi için riskli alanlarla ilgili bir yasa çıkardı. Türkiye’nin birçok yerinde çalışmalar başladı ve başarılı uygulamalar var. Çok çirkin ve olumsuz yapılaşmaların olduğu göçün hızla değiştirdiği, plansız, programsız, hiçbir mühendislik hizmeti almamış, projesi olmadan, imar planı yapılmadan şehirlerimiz, bölgelerimiz oluşmuş, 4 metrelik sokaklarımız oluşmuş, parkı, bahçesi sosyal alanları olmayan mekanlar oluşmuş. Kentsel Dönüşüm yasası ile hem afet riski taşıyan sıkıntılı olan yerler değişiyor, hem daha modern, daha marka, hem daha insani yaşanabilecek mekanlar oluşuyor, Şu an İstanbul’da, Bursa’da bir çok ilimizde bu yapılıyor.’’ diye konuştu.
Gönül rızası ile olan ve herkesin hayrına olan bir hadise
Kentsel Dönüşün herkesin gönül rızasına ve hayrına olan bir hadise olduğunu açıklayan Bakan Güllüce: ‘’Yapılış başlangıçta da heralde doğru anlatılamadı insanlara, ya da farklı yıkım filan şeklinde. Hayır bu herkesin gönül rızası ile olan ve herkesin hayrına olan bir hadisedir. Belki ilk dinlediği zaman ürpetiyor insan, o mahalle yıkılıyor mu şeklinde; ama evet yıkılıyor; ama ne yapılıyor yerine 1 metrekare ağacı, yeşili olmayan semtin yerine, spor alanları, olan, koşu pistleri olan, bisiklet yolları olan, parkı olan, bahçesi olan, otoparkı olan bir şehre dönüşüyor orası. Daha uygarca yaşanabilecek, dünyadaki gelişmiş standartları yakalamış bir alana dönüşüyor, bu herkesin mutlu olacağı sevinebileceği bir şey.’’ dedi.
Türkiye 2023’leri, 2071’leri hedefleyen bir Türkiye
‘Türkiye artık 1950’lerin, 60’ların, 90’ların, 2000’lerin Türkiye’si değil, Türkiye 2023’leri, 2071’leri hedefleyen bir Türkiye’ şeklinde konuşan Bakan Güllüce: ‘Daha böyle marka şehirleri olan, Batıyı geçmeyi arzulayan, Batı standartlarını geçme ümidini taşıyan bir Türkiye şuanda. Ama benim şehirlerim, mahallelerim, sokaklarım onlardan daha güzel hale gelmelidir. Benim insanımın, aynı standartları, belki daha yüksek standartları sağlayacak mekanlarda, muhitlerde, çevrelerde yaşama haklarıdır, diye düşünüyoruz, bunun için kolları sıvadık. Bakanlığımız bu konuda çok ciddi yetişmiş elemana, teknik bilgiye sahip, el ele verdik personelimizle, onlarla birlikte, benden önceki bakanımız, ondan önceki bakanımız, sonuçta tüm bakanlarımız bu işte gayret göstermişler, ben de gayret gösteriyorum, Kentsel Dönüşüm, inşallah seçimden sonra da olabildiği hızla devam edecektir.’’ açıklamasını yaptı.
Biz koordinasyon yapıyoruz ve destek veriyoruz
Kentsel Dönüşümün iki farklı şekilde yürütüldüğünü kaydeden Bakan Güllüce şöyle devam etti: ‘’Belediye başkanlarımız bize nerede kentsel Dönüşüm yapacağının hazırlığını yapıyor, bize geliyor, biz de çalışıyoruz, Bakanlar kuruluna getiriyoruz. Bakanlar Kurulu onayladıktan sonra biz Belediyelere rehberlik yapıyoruz. Orda bir yanlış anlaşılmayı önlemek için, sanılıyor ki bakanlık yapıyor, hayır biz sadece koordinasyon yapıyoruz ve destek veriyoruz. Biz yapmıyoruz, vatandaş ile anlaşan Belediye Başkanı, bir alan belirliyor ve ben bu alanla ‘Kentsel Dönüşüm yapmak istiyorum’ diyor.. Şartlarımızı konuşuyoruz, plan şartlarına bakıyoruz, tüm şartlar oluştuktan sonra bunu Bakanlar Kurulu’ndan onaylattırıyoruz. Sonra devam ediyor.
Bina sakinleri kendi aralarında oturup anlaşıyorlar
Seçim sonrası riskli bina tespitleri artacak, artması da gerekir, sayı ne kadar olursa olsun, bakanlığımızın personeli yeterlidir. Yeterli bilgi, beceriye sahiptir, koordinasyonu vardır, biz de bu konuda gayret ediyoruz ki bu sayı artsın. 6,5 milyon binadan bir tanesini 1 saniye önce kurtarırsak o bizi mutlu eder. Böyle bir hedefimiz var. Riskli binalar bir alan olarak belirleniyor, bir de münferiden tek bina olarak. Birincisinde belediyeler bir alan belirliyor ve sizin binanız eğer orada imar planına, yeni şehir yapısına ters düşmeyen bir yerde ve sağlamsa yıkılmıyor, değilse yıkılıyor. Tek başına olduğu zamansa binadaki her hangi vatandaş bu konuda lisans alan kurumlar var, ‘benim binam nasıl, bu noktada her vatandaş kendini çeketmesi gerekir. Müracaat ediyor ve belli bir ücret karşılığında tespit ediliyor ve deniliyor ki siziz binanızda sıkıntı var, yıkılması veya güçlendirilmesi lazım. O binadaki insan isterse itiraz edebiliyor. İtiraz edilince de tekrar inceleniyor, bir üst kurul var, orda evet sizin binanız sağlam, veya doğru bunlar haklı da diyebiliyor. Sonra bina sakinleri kendi aralarında oturup anlaşıyorlar. Biraz zor bir yanı tabi burası. Herkes intibak etmeyebiliyor. 30 daireli bir apartmanda bir vatandaş ben istemiyorum, depreme de afete de razıyım dediğinde durum kilitleniyor idi, bunu kolaylaştırmak için 3/2 kuralı var. Eğer 30 daireli bir yapıda 20 daire anlaşmışsa artık diğerlerinin söz hakkı kalmaz hale geldi ki bir an evvel bu riskli bina ayakta kalmasın, bir an önce yıkılsın. Yeniden herkesin can güvenliği ile yaşayabileceği bir yapıya kavuşsun. Bunlar tabi tartışma oluşturan konular, Eğer 20 daireden kalan 10 dairedekiler itiraz ediyorsa, iki yol var biri diğer hak sahiplerinin onların haklarını satın almaları, alamıyorlarsa biz bakanlık olarak giriyoruz, binanın değerlemesini yapıyoruz, biz satın alıyoruz. Buradaki kanun koyucunun maksadı şu: Bir kişi, 3 kişi yüzünden o bina riskli hali ile yıkılacak halde kalmasın bir an önce yenilensin yapılsın. İstismar edilen yanları da olabilir o da yargı konusudur; ancak konsept budur.
Motive etmek için bu çabalar harcanıyor
Binalar yıkılıp yapılıncaya kadar orada oturanlar başka yere taşınıyorlar. Bakanlığımız bu binasının yenilenmesi sürecinde faizin bir kısmını karşılıyor, kredi almasını sağlayacak kolaylıklar sağlanıyor. Eğer Kentsel dönüşüm şeklinde ise biz belediyelere kaç kişinin binasını yıkıp yeni bir mahal oluşturacaksa o kişi sayısı kadar kira bedeli ödüyoruz. Şuan Mamak belediyesine 12 milyon lira bir para ödedik, Esenler belediyemiz bu konuda başarılı bir belediyemiz, aynı şekilde kira bedelini ödüyoruz. Bütün bunlardaki amaç devletin şehirler yenilenirken de devletin vatandaşa destek olması sosyal bir mantıkla da bakılıyor. Motive etmek için bu çabalar harcanıyor, faydalı da oluyor, Kentsel Dönüşüm her geçen gün ivme kazanıyor. Bunlar olurken yeni şehirleşmede spor alanları oluyor, koşu bantları oluyor, yüzme havuzları oluyor, bol ağaçlı, parklı eskisi ile arasında inanılmaz farklar oluyor. Şehirler doğru düzgün bir hale geliyor, alt yapı düzgün hale geliyor. % 24’ü şehirli olan Türkiye’den % 76’sı şehirli hale o kadar hızlı geldik ki biz, o yüzden de, mühendissiz, mimarsız, şehir plancısız, belediyesiz şehirlerimiz oluştu. Sadece gecekonduları kastetmiyorum, o kadar çirkin yapılaşma, o kadar kötü bir yapılaşma olmuş ki, tedavi edilmesi, düzeltilmesi gerekiyor. Biraz önce de söyledim Türkiye artık 2000’lerin, 90’ların Türkiye’si değil, Türkiye aldı başını gidiyor, gelişiyor. Dünyada ekonomide başka alanlarda oldukça iyi bir yere geliyor.
Medeniyet meselesi olarak bakıyoruz
Yeni şehirler kurulurken kültürel zenginliklere ve sosyal dengelere dikkat edilmesi gerektiğini söyleyen Bakan İdris Güllüce: ‘’Tabi şuna da dikkat ediyoruz, şehirler yenilenirken sosyal dengeleri de alt üst etmemek gerekiyor. Komşuluk bağlarını güçlendirmek zaten varolan insani değerleri artırmak lazım. Bu çağ insanı ruhsuz hale getirmek için çok çaba harcıyor. İnsanları sevgisiz, insanları ben merkezli bir hale dönüştürüyor. Çağımızın maalesef bir çok avantajlarının yanı sıra, uzaktan kumandalı fırınlara ulaştık, televizyona ulaştık, evimizden işyerimizi planlıyoruz; ama daha konuşup merhaba etmeyi bir kenara bıraktık. Ölülerimizden haberdar olmamak, kimsenin cenazesinden haberi olmamak, bir merhabayı bile asansörde birbirinden esirgeyen, bir günaydını bile esirgeyen, bu çok rahatsız edici bir şey. Bizim bakanlığımız direk meselesi olmasa da buna şehircilik, medeniyet meselesi olarak bakıyoruz. Bizim kültürümüzde şehrin anlamı odur, medeniyet merkezlidir, medenidir şehir. Bu yüzden de şehirde yaşayan insanlarımızın daha fazla sevgi fazla daha fazla merhametli, daha fazla sıcak, bu planlamaları yaparken başkalarının derdi ile diğergam olan bunu nasıl olur diye de düşünmemiz lazım.’’ diye konuştu.
Sosyal donatılara sahip şehirler
Bakan Güllüce açıklamalarına şöyle devam etti: ‘Biz hem kalkınan hem marka şehirler oluşturan, şehrin modern ihtiyaçlarını karşılayan şehirlerimiz olsun, ama biz kalalım. Anadolu’da cenazesi olduğunda bir insanın onun komşuları haberdar olur, dostları her şeyiyle ilgilenir, o sadece kendi acısı ile başbaşa kalır. Bayramda herkes birbirinin elini öper. Büyükler küçükler bunların kaybolmaması lazım. Biz medeni modern sosyal donatılara sahip şehirler yaparken başka milletlerde olmayan bu güzelliğimizi yaşatmak zorundayız. Kentsel dönüşümde şöyle bir sorun çıkıyor. Ankara’nın bir semtinde 300 tane vatandaşımız oturuyor. Kat kat bina olarak 4 kat eğer yeniden 4 kat yaptığımızda oraya sosyal donalı alanlarını yapamıyorsunuz. Park yapamıyorsunuz. Yolları genişletemiyorsunuz. Okul alanı yeterince koyamıyorsunuz. Başka sosyal hangi ihtiyaçlar varsa koyamıyorsunuz. Bu sefer diyorsunuz ki? Ben bunu yükselteyim. Bu alanları koyalım diyorsunuz.
Sağlıklı düzgün yaşanabilir konutlar
2 kata 4 kat verirseniz bunların çoğu orta gelirin altındaki insanlar yada orta gelirli. Binasını yıkıp yapacak kadar varlığı yok. Binasını yapması için 4 katı 6 kata çıkartayım Sosyal donatı alanları yapmış olurum. Bunların cebinden para çıkmadan müteahhit farklı bina karşılığında bunları verir. Yapar ve bunların cebinden para çıkmaz. Sağlıklı düzgün yaşanabilir bir konuta sahip olurlar. Şimdi yükseltme yok derseniz başarmamız mümkün değil. Çünkü o zaman vatandaşımızın bunu karşılayacak ekonomisi yok ve o riskli binada yaşamasına devam edecek durumda kalır. Hem yükseltip hemde donatı alanı yaparsak çok çirkin olmayan binalar olur. Ama gönlümüz ister ki hiç yükseltmeyelim. Hatta alçaltalım esas temel düşüncem ve sayın Başbakanımız da aynı şeyi söylüyor olması ve yatay yapılandırmaya gidelim söylemidir.
Devlet millet kaynaşması oluyor
Kentsel dönüşümde orada yaşayan insanlar var 300 tane aile var ve alan belli, siz bunu bunların içine sığdırmak zorundasınız. Bunların da para ödememesi lazım orda çözüm yukarı çıkmak oluyor. O sırada devlet giriyor. Ve ben seni para harcatmadan daireni yenileyecek sana çok güzel imkanları olan ağacı, parkı, bahçesi olan mekanlar da sağlıkla yaşayacaksın, cebinden de para çıkmayacak hiç merak etme kardeşim, artı sen kirada kaldığın sürede müteahhit sana binanı verinceye kadar kiranı vereceğim. Bak tertemiz gıcır gıcır bir binaya sahip olacaksın deprem riski afet riski olmayan ve çevresel şartları çok güzel olan bir daire vereceğim diyoruz ve böylelikle Devlet millet kaynaşması oluyor.’’
Çevre seferberliği yapmış durumda
Bakan Güllüce soru üzerine Menderes havzası 3. köprü ve caretta carettalarla ilgili şu açıklamayı yaptı: ‘’Ergene havzası ile ilgili bakanlığımız Devlet Su İşleri ile Orman Bakanlığımız birlikte Ergene Havzasını sıfır atık hedefiyle kötü olan bu çirkinliği önlemek için çok büyük yatırımlarla arıtma tesisleriyle beraber çevre seferberliği yapmış durumda. Biz Menderes Havzası diye bir havza oluşturduk. Sayın müsteşarımız üzerinde çalışıyor. Menderes bölgesinde aynı şekilde Ege’de kurtarmayla ilgili çaba harcıyoruz. Yeni projelendiriyoruz.
Her halükarda ÇED raporumuz var
3. köprüdeki ÇED raporunda yargı bir maddede hata yaparak iptal etti. 12. günü gecikmiş 10 günden az askıda kalmıştır diye iptal etti. Tamamen yanlış. Biz 12 gün gün askıda tuttuk. Müracaat ettik yargıya ÇED raporu iptal edilemez. Çünkü bir taahhüttür . Hayata geçmeden neyi iptal edEceksiniz ki. Hata yaptılar kanaatindeyim. Yargıya müracaat ettik. Biz havaalanını her halükarda ÇED raporumuz var. Mahkeme’yi de inşallah kazanacağız. Mahkeme ÇED raporunu iptal edemez . ÇED raporu bir taahhüt namedir. Yapılan bir şey değildir. Yapılacak olan birşeydir. Yapılacak olan şeyin yapılmadan nesini iptal edeceksiniz ki? ÇED raporu düzenlenerek düzgünleştirerek mahkemeye sunulacak ve mahkeme sonuçlandırılacak. Türkiye Dünya’nın en güzel havaalanına kavuşacaktır . Bazı ülkeler bunu istemese de.
İletişim sıkıntısı var diye tahmin ediyorum
Bakan Güllüce: ‘’İz tuzundaki caretta carettalarla ilgili bir bakım merkezi kuruldu. Ama aynı zamanda çok ciddi bir tepkiler aldı. Böylesine önemli bir merkez yapılıyorken bu tepkileri nasıl karşılıyorsunuz?’’ sorusunu şöyle yanıtladı: ‘’İletişim sıkıntısı var diye tahmin ediyorum. Orada şuan da kötü şartlarda carettalalarla bakım ve araştırma yapan bilim adamlarımızın genç kardeşlerimizin üniversite öğrencilerimizin çok olumsuz şartlarda çalışmaları var. Bakanlığımız demiş ki buraya doğru düzgün tesisleri olan yatabilecek uyuyabilecek ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri 1000 metrekare bir bina yapalım ve caretta carettalar burada tedavi edilsinler. Bunu protesto eden insanlar herhalde bunu doğru anlamadı kanaatindeyim. Bu kadar güzel bu kadar hayvansever bir mantıkla yola çıkan bir projeyi tahmin ediyorum ki iyi anlamadılar. İyi değerlendiremediler. Ya da yanlış öğrenmişlerdir. O insanları çevreye olan hassasiyetinden dolayı kutluyorum. Ama biz yanlış anladıklarını söylüyorum.’’